top of page

KURGU

İnsanın eylemlerinden başlıcası, yaşamın özünü sorgulamak, anlamlandırmak ve bu anlamı yaşamak olmuş. Her çağın birikimi izlere dönüşmüş. İzler bir sonraki nesilde kökler olmuş, yeniden büyümüş yeni izlere dönüşmüş. Her çağ kendi bilincini ve kendi dilini kurgulamış, yetkinlikler kültürlerin özgünlüklerine göreceli ve değişken bir dağılım göstermiş yerkürede.


Milyarlarca insan tarih boyunca yerkürenin farklı noktalarında başını gökyüzüne kaldırıp yaratıcısına dua etmiş, onunla iletişim kurmaya çabalamış, huzura ulaşmayı ummuş. Geometrik olarak sonsuz bir yönsüzlüğe uzanan bu biçimsel eylem ve yukarı kavramının göreceli yorumuyla yeni anlamlar bulmuş. Güneybatı Anadolu’nun Likya olarak adlandırdığımız topraklarında, mitolojik anlatılarla tanımlanan yukarısı, gökler, tanrıların mekanları varsayılmış, toplum kendi gününün gerçekliğinde bu anlamı yaşamış. Her insan ölümü düşünmüş, yaşama anlam aramış. Harpi anıtı olarak adlandırılan dikme mezarın kabartmalarında ölünün ruhunu alan siren’leri görüyoruz.


Ölümün belirsizliği, insanın kısacık yaşamında sahip olduğu benliğinin ve bilinçliliğinin kaybolduğu büyük kaos…büyük çaresizlik. Yaşama ve yaşam sonrasına anlam arayışımız, bilinmeyene tanılar koyma çabası kültürel oluşumlara, beklentilere, yargılara ve sistemlere dönüşmüş. Kramer, Sümer mitolojilerinden söz ederken dinsel anlatıları “şairler yazdı” der. Zamanla ölümün anlam kurgusu çeşitlenmiş ve çoğalmış.


Kaya gücün simgesidir. Anadolu topraklarında doğan Ana tanrıça kültünün ilk simgesinin kaya olması, onun gücünün, güvenilirliğinin metaforu muydu? MÖ 5.yy’da yaşayan Likyalının, bir kaosun belirsizliğinde sanki ana kucağına, ana tanrıçasına umutla sığınma çabasını çağrıştırır bende… Kim bilir? Eski bir zaman diliminde yaşamı anlamlandıran insanın, o günün koşullarında ki duygularına ve düşüncelerine var olan kısıtlı kaynaklarımızla yaptığımız yorumlar... Günümüze ulaşan her bir yazıt, her bir bulgu onlarla iletişim kurabildiğimiz bir kaynağa dönüşüyor. Onlardan kalan izlerin bizim köklerimiz olduğunu unutmadan, ölümlerinde kayalara sığınmış insanların kültürlerini izlerden yararlanarak anlamlandırmaya çabalarız. İşte çoğunlukla kentin merkezinde konumlandırdıkları, yaşamdan hiç kopmadan ölümün derin sessizliğine uzanan lahitler. Belleğimde ölümle yaşamın iç içe ulaştığı bir sonsuzluğu çağrıştırır.


Antik dönemde tiyatro, yazılı bir senaryoyu sahnede oynayan oyuncuların, gerçek kimliklerinin, giyilen maskelerle yeni bir kimliğe dönüştüğü anlar…İllüzyonu tamamlayan ise seslerini kullanabilme becerisiydi… Sözler ve vurgularla oluşturduğu güven. Hayallerimizle kurguladığımız gerçeklikler de oyundan birer sahne.


Lahitler, kaya mezarları ve tiyatro…Oyun bittiğinde geleceğe kalan bu.


Selahattin Nemlioğlu

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

BELLEK VE RİTÜEL

Yaşanmışlıklar anlatılara dönüşür…anlatılar yeni nesillerin belleğini kurar. Yaşanmışlıklar nesiller boyunca unutulmayan izler olarak varlığını sürdürür. Acılar ağıtlara, sevinçler bayramlara dönüşür.

bottom of page